Çay

Çin Çay Kültürü

 
Çin'de çay kültürünün dönme ve ekolleri olmuştur. Kaynatma, Çırpma ve Demleme olmak üzere başlıca üç dönemden söz edilebilinir. Çağımızda Çin'in bu son ekolü ağırlığını hissettirmektedir. 

Çayın kaynatıldığı toprak kap ve demlenen çay yaprağı Tang, Song ve Ming Çin hanedanlık dönemlerine tanıklık etmektedir.
 

T'u, tsö, çong, k'a ve ming gibi isimlerle çaydan söz edeneski kitaplar, bu bitkinin yorgunluğu almak, sakinleştirmek, şevklendirmek ve gözü kuvvetlendirmek gibi şifaları olduğunu yazmışlardır. Çoğunlukla dahilen kullanılmakla beraber romatizma tedavisinda merhem şeklinde haricen de kullanılmıştır.

Taocular çayın, ölümsüzlük iksirinin ana maddesi olduunu söylerlerdi. Budistlerse uzun meditasyon seansları boyunca uyumamak için çok miktarda çay içerlerdi. Güney Hanedanlarının şairleri "yeşim renkli suvının köpüğü" ne duydukları derin hayranlığa dair pek çok eser bırakmıştır. Dönemin imparatorları, yararlı hizmetler karşılığında bu değerli yapraklarla hazırlanmış nadir içeceklere sunmayı adet edinmişti.

Kaynama Çay
 

İlk dönemde, yapraklar buhardan geçiriliyor, havanda eziliyor, bir kaba konuluyor ve pirinç, zencefil, tuz, portakal kabuğu, baharat, süt ve hatta bazen soğanla kaynatılıyordu. Günümüzde bu  adet, farklı içerikte özel şuruplar hazırlayan Tibetliler ve bazı Moğol kabilelrinde görülmektedir. Çayı Çin kervansaraylarında tanıyan Rusların çaya limon dilimleri koymaları da bu eski adetin bir devamı olmalı. 

8. yüzyılda Lu Yü, Ça-King adlı eserinde en iyi çay yapraklarını: "Tatar atlılarının çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzları gibi kıvrımlı, vadiden yükselen sis gibii tatlı bir meltemin dokunduğu göl kadar parlak ve yağmur kadar nemli ve yumuşacık" olarak tanımlıyordu.

Çay Çin seramik  sanatı üzerindede etkili olmuştur. Lu Yü çaya kötü bir pembe renk veren beyaz personeldense çayın yeşilini ortaya çıkaran mavi fincanları tercih etmiştir. Daha sonraki dönmelerde de Song Hanedanın ustaları mavimsi siyah, ya da koyu kahverengi ağır porselen kapları yeğlediler. Minglerse beyaz ince porselen fincanlarda içmeyi seçtiler.

Su ve suyun kaynama süresi çok tartışmalıdır. Lu Yü bu konuda kaynak suyunu önermiştir. Kaynama sırasında üç aşamadan bahseder: Balık gözü gibi kabarcıkların su yüzünde görüldüğü ilk aşama, kristal  boncukların bir kaynakta yuvarlanmasına benzer  kabarcıların görüldüğü ikinci aşama, kızgın dalgaların çaydanlıkta kümelendiği üçüncü aşama. İlk aşamada tuz, ikincide çay, üçüncü kaynamada da soğuk su ilave edilir. Sonra fincanlar doldurulur ve çaylar içilirdi.

Tang dönemi şairlerinden Lo T'ong, "İlk fincan dudaklarımı ve ağzımı ıslatır, ikincisi yalnızlığımı siler, üçüncüsü içimdekileri açığa çıkarır, dördüncüsü beni terletir ve bütün dertlerim gözeneklerimden uçar gider. Beşinci fincanda arınırım, altıncı beni ölümsüzlüklerin krallığına götürür, yedincisi ... ah daha fazla içemeyeceğim! Sadece serin bir rüzgarın kollarımı şişirdiğini hissediyorum. P'eng-le Şan nerde? Bırakın da şu tatlı rüzgara binip buralardan uzaklaşayım".

Çırpma çay

İkinci çay ekolünün doğuşu Song Hanedanlığı dönemine rastlar. Yapraklar küçük bir taş değirmende toz haline getirildikten sonra bambudan yapılmış bir fırça ile sıcak suda çırpılıyordu. Bu dönemde tuzdan tamamen vazgeçildi. Çay sunumları ön plana çıktı. İmparator Hueitsong ender çaylar elde etmek için hazinesini tüketti. Yirmi çeşit çayı anlattığı bir deneme yazdı. Kendisi en nadir bulunan "Beyaz Çayı" tercih ediyordu.
Demleme Çay
 

17.yüzyılda Çin Mançuların boyunduruğuna girdi. Gelenek görenklerde kökten değişimler oldu. Çay artık sıcak su dolu bir kâse ya da fincanda yapraklar demlendikten sonra içiliyordu. 

 
Çay Yeme
 

Halkın sevdiği çay, bölgelere göre değişir. Örneğin Beijingliler yasemin çayını, Shanghailılar yeşil çayı, Çin’in güneydoğusundaki Fujianlılar ise kırmızı çayı daha çok tercih ederler. Bazı bölgelerde insanlar çayın içine değişik baharatları koymayı severler. Örneğin güneydeki Hunan bölgesinde konuklar zencefilli ve tuzlu çayla ağırlanır. Bu çayın içinde tuz, zencefil, kızarmış soya fasulyesi tohumları ve susam da vardır. Çay, çay bardağı sallanarak içilir ve soya fasulyesi tohumları, susam, zencefil ve çay da sonunda ağza alınarak güzel koku çıkıncaya kadar çiğnenir. Bu nedenle bazı bölgelerde buna “çay yeme” adı da verilir.

Her bölgenin de kendine özgü çay demleme yöntemi vardır. Çin’in doğusunda yaşayanlar, çay demlerken büyük çaydanlık kullanmaktan hoşlanırlar. Misafir kapıdan girer girmez ev sahibi büyük çaydanlığına çay koyar ve içine kaynamış su döker. Sonra demlenen çayı bardağa koyarak misafire sunar. Çin’in Fujian eyaletinde Gongfu çayı içilir. Gongfu çayının özel çaydanlığı olduğu gibi, demleme tarzı da değişiktir. Gongfu çayını demlemek ve içmek özel bir çay sanatı haline gelmiştir.

Çin’in çeşitli bölgelerinde çay içme gelenekleri değişiktir. Beijing’de, ev sahibi çay sunarken misafir hemen ayağa kalkar ve çay bardağını iki eliyle tutarak ev sahibine teşekkür eder. Çin’in güneyindeki Guangdong ve Guangsi bölgelerinde ise ev sahibi çay getirdiği zaman misafir sağ elinin parmaklarıyla masaya üç kez hafifçe vurarak, teşekkürlerini belirtir. Bazı bölgelerde, misafir çay içmeye devam etmek isterse bardakta biraz çay bırakır. Ev sahibi bunu görünce çay doldurmaya devam eder. Eğer bardaktaki çay tamamen bitirilirse ev sahibi yeterli olduğunu anlayıp, bir daha çay doldurmaz.
 

Fransız Çay Kültürü
 
Fransız entelektüellerinin özel bir çay sevgisi vardır. 

Yaygın çay salonlarının yanısıra, romantik isimlerin takıldıkları çeşitli çayların satıldığı  küçük çay dükkanı zincirleri vardır.

Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, ince porselen bir fincanda ikram edilir. Hafif içimli bir çayın yanında küçük bir çikolata, krokan veya pralin ikram edilir.
İngiliz Çay Kültürü
 

Çayla 17.yüzyılın sonunda sömürgesi Hindistan vasıtasıyla tanışan İngilizler zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline getirdiler. Çayın ilk başlarda pahalı olması, yaygın bir içecek olmasını engelledi. Bu da çayı üst düzey toplantılara özgü bir şölen, prenslere ve asillere ayrılmış  bir hediye haline getirdi.

İngilizler,  Eraly Grey çayını tecih ederler. Bu yoğun kokulu çay, bergamut esansı ile harmanlanarak hazırlanmaktadır. Bugün İngiltere de çat kapı gelen birine konukseverliğin işareti olarak bir fincan çay sunulur. İkindi  vakti olan 'Beş Çayı' olarak adlandırılıp, Dünya'ya da armağan edilen küçük çay daveti, dostların bir araya gelmesi için düşünülmüş olup, Kral Edward döneminden beri devam etmektedir.

Bu arada İngiltere Kraliçesi'nin çayının suyunu bütün gezilerinde yanında taşıdığını biliyormuydunuz?

Japon  Çay Kültürü

Çay, birçok diğer şey gibi Çin'den Japonya'ya taşınmış ama Japonlar çay tarihini daha iyi belgelemiş, törenselliği derinleştirmiş ve onu da törensel  yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine has bir çay içme töresi haline getirmişlerdir.

Taoculuk, Budizm ve Zen'in felsefi, dini dünya anlayışıyla sıkı bir ilişki içinde olan Japon çay töresinin başka bir eşi yoktur. Haz almaya değil, iç dünyaya ilişkin bir ritüel olan Japon çay töresinde, Katolik ayinlerinde İsa'nın kanını simgeleyen şaraptan daha önemli  bir yeri vardır. Özel çay evlerinde gerçekleştirilen bu törenin öncelikli görevi, konukları en uygun ve en zarif bir biçimde ağırlamaktır.

Mükemmel bir çay hazırlamak için tek bir yol yoktur. Bir sanat eseri olarak çay, en ince niteliklerini ustasının elinde gösterir. İyi ya da kötü resim olduğu gibi iyi ya da kötü çay da vardır. Dünya da en kötü üç şeyden biri kötü hazırlanarak mahvolan mükemmel bir çaydır.

Japonlar çaya bir sanat olarak bakarlar. Diğer sanatlarda olduğu gibi çay sanatının da dönemleri ve ekolleri olmuştur. Kaynatma, Çırpma ve Demleme olmak üzere başlıca üç dönemden söz edilebilir. Günümüzde son ekolün ağırlığı hissedilmektedir.

Günlük kullanımda demli çay kullanılmakla beraber, çırpma metodu ile hazırlanan toz çay her zaman çayların efendisi olarak kabul edilir.

 

 

Moğol Çay Kültürü


Moğolların çay içme biçimleri ise inanılır gibi değil. Çaya biraz yağ, bir tutam tuz, biraz un ya da darı ekliyorlar. Hadi bu neyse, ama ya kuzu etli çaya ne dersiniz? Dilim dilim edilip bir hafta açık havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerek, soğuk iklim koşullarına ve göçebe hayata karşı güç ve enerji kazanıyorlar.

Rus Çay Kültürü
 
Rusya'da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. 

Ruslar çaylarını semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve limon suyu ilave ederek içerler. 

Gerçek bir çay tiryakisi Rus çayına şeker atmaz, şekeri ağzına alarak çayını içer. 

Eski kültürü yaşatanlar arasında, çaya şeker yerine bir çay kaşığı kaymak koyanların yanısıra, Anadolu'nun kimi yörelerinde olduğu gibi ve çayı bazen bardak altlığına dökerek içenlerde bulunmaktadır.

Çay, konuklara yanında marmelat ile sunulur. 

Konuk, daha fazla çay gelmesini önlemek için bardağın altlığı bardağın üstüne konulur.
 
Kaynaklar:
1) Çay Kitabı, Okakura Kakuzo,Çeviren: Ayça Ögel, Anahtar Kitaplar Yayınevi 
2) Resimler farklı sitelerden temin edilmiştir
3) CRI Online
4) Your Great Days In Paris
5) Mental Flos
 
 
Türk Çay Kültürü

5000 yıllık tarihe sahip çay her ne kadar Türklerin yaşamına geç girmişse de temiz girmiş. Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz gözardı edilemez. Bunlardan ilki, iyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz kurallarından biri olan demliğin sıcak olması şartını, demliği çaydanlığın üstüne oturtularak, ustaca ve güzelce çözümlememizdir.

Buna karşın; çayın acıyıp tadının bozulmasını önlemek için; demledikten sonra, çayı süzdürüp başka bir demliğe boşaltmıyoruz o da işin ayrı bir yanı.

Peki Türk çay kültüründe olmayan; Amerikan icadı poşet çay, çay topları ve ağları, fazla aromalı çaylar, çaya çok süt ve limon koymak, çayı metal demlikte demlemek yani çaya karşı özensiz davranmak.

Türkler, Anadolu'ya gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın; çayın Türkiye'ye gelmesi ancak birkaç yüz yıl önceye dayanmaktadır. Çay içiminin  Anadolu'da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur. Türklerde çayın yaygınlaşmasına ilişkin şöyle bir hikaye anlatılır:

Hoca Ahmet Yesevi bir gün Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün hava çok sıcak olduğu için çok yorulmuştur. Evine misafir olduğu Türkmenin komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevi'den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah'ın izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok memnun olur. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Sonra, "Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin" diye dua etmiştir. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.

Halk kültürü ve etnografyasında çay önemli bir yer tutar. Çay bugün sosyal hayatımızda yerini dolduramayacak derecede sağlamlaştırmış, onun etrafında oluşan kültürüyle birlikte yaşamaktadır.

Sabah kahvaltısından gecenin geç saatlerine kadar hayatımızın içinde bulunan çay, değişik kültürel değerlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 

Çayla ilgili; tekerlemeler, bilmeceler, mani ve türküler, ilahiler, efsaneler, fıkralar, gelenek ve görenekler başlı başına kültürel değerlerdir. Hatta, çay kelimesi Çince olduğu halde, sözlüklerde ve deyimlerde yerini bulmuş geniş bir kelime ve deyim sayısına ulaşmıştır. Çay, Çay Bahçesi, Çay Bardağı, Çay Demlemek, Çay Fincanı, Çay Fidanı, Çay Fidesi, Çay Kaşığı, Çay Takımı, Çay Vermek, Çay Molası, Çaycı, Çaycılık, Çaydanlık, Çay Parası, Çayevi, Çaygiller, Çayhane, Çay Kazanı gibi kelimelerin yanında; Tavşan Kanı Çay, Çay İçmek, Kıtlama Çay, Çayı Höpürdetmek, Çay İkram Etmek, Paşa Çayı gibi deyimlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

 

Yetiştirilmesinden, hazırlanıp tüketilmesine varana kadar olan çay kültürü, bir çay etnografyasını da ortaya çıkarmıştır. Çay kesilmesine yarayan makaslar, sepetler, kutular, demlikler, semaverler, çay kazanları, bardaklar, fincanlar, kaşıklar, tepsiler vb. hepsi çay kültürünün etrafında oluşan etnografik maddelerdir.

 

Bunlardan en önemlisi, çayın kendisinden ayırd edemeyeceğimiz semaver kültürüdür. Semaver 19. yüzyıldan itibaren Ortaasya'da yaygın olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Ahmet Yesevi'den gelen mirasla çayın şifalı olduğuna inanıldığı gibi, semaverin de şifa dağıtıcısı olduğuna inanılır hale gelmiştir. İnsanlara bir hayat, muhabbet verici, dertlere deva olarak görülür. Semaverin şifa dağıttığına o kadar inanılırdı ki hamam çıkışında ve mevlitlerde insanları rahatlatmak için semaver kaynatılır ve çay içilirdi. Semaver edebiyatımızda da başlı başına bir yer tutmaktadır. Semaver şifahaneye benzetilmiştir.

Daha düne kadar yurdumun kahve ve çay bahçeleri "cafe"lere özenerek cam bardağı ortadan kaldırmış, porselen ya da cam fincanlarda servis yapmaya başlamıştı. Bir de tabii poşet çay girdi ki yaşamımıza, "cafe"lerin dışında kimi evlerde de yüz yıllık çay demleme usullerimiz hemen rafa kaldırıp demlik poşeti çaylar fincanda sunulmaya başlandı. Allah'tan şimdilerde, turistlere porselen/seramik fincanda poşet çay sunmanın pek de zekice bir şey olmadığı kavranmaya başlandı. Bunda "Yunanlılar ince belli cam bardakta çay veriyormuş" haberinin etkisi oldu mu bilmiyorum ama son zamanlarda, "cafe"lerden başlayarak, çay bahçelerinde de çay severlerin ısrarı üzerine ideal boyutta olmasa da cam bardaklar kullanılmaya başlandı. Hani şu nedense "Ajda Pekkan bardağı" denen iri bardaklar. Ama gerçek çay severlerin gönlünde yatan küçük, ince belli bardaklar tabii ki. 

Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz yadsınamaz, hele destanlarımıza, türkülerimize, ilahilerimize ve  manilerimize de girdiği hatırlanırsa...

Çay'dan bahsedilirde Erzurumlu'dan bahsedilmez mi? Çayi Rizeliler yetiştirir. Ama çayi da Erzurumlular içer. Erzurum'da  çay bir başka içilir. Herkes çay içer ama Erzurumlu bir başka çay içer. İçer içer de... neler der neler...

 

Çay Hikayesi

Çayın alt demliği kaynanadır. Sürekli kaynar durur. Hatta dikkat edilmezse taşabilir. 

Üst demlik gelindir alt demlik kaynadıkça onunda harareti artar ama zamanlada olgunlaşır ve demlenir.

Gelinin kocası bardaktır her iki çaydanlıktanda yeterince nasibini alır.

Biraz kaynana doldurur onu biraz da gelin, bu nedenlede denge unsurudur.

Açık ya da demli çayın hoşa gitmemeside bundandır.

Çocuklar  çayın şekeridir, tat verir. Çok şeker, çayın lezzetini  bozar.

Şekersiz çaya alışanlara ise bir tanesi bile fazla gelir.

Görümce ise çay kaşığıdır. Arada bir gelir karıştırıp gider.

Kayınpedere gelince o da çay tabağıdır. Çayın demine suyuna karışmaz.

Bir kenarda lök gibi oturur. Sadece dökülenleri toplar ve  çevreye  zarar vermesini engeller.

Ancak arasıra boşaltılması gerekir. Yoksa taşıp herşeyi berbat edebilir.

Çay süzgeci ailenin  sahip  olduğu değerlerdir. Aileyi dış müdahalelerden korur. Delikleri büyük olursa çayın  tadı  kaçar.

Suyu ısıtan ateş ise hoşgörüdür. O olmadan çay da olmaz.

Kısacası bir bardak çay ailedir.

Ve... 

Ağız  tadı  ile içilen bir bardak çayın üstüne yoktur.

Özbeklerde Çay Kültürü

Bugün Özbek Türkeri’nin yaşamış olduğu coğrafyada siyah ve yeşil çayın dışında içecek olarak hazırlanan çay çeşitleri şunlardır:


Reyhanlı çay: Semerkant ve Taşkent illerinde içimi yaygındır. Buhara, Kaşkaderya, Sühanderya ve Semerkant vilayetlerinde bu çaya kırmızı  biber, nane ve iğde yaprakları da koyulur. Reyhanlı çay sadece harareti gidermekle kalmayıp, şifa verici bir özelliğe de sahiptir. Bu çayın iç hastalıklarına çok iyi geldiği düşünülmektedir.   

Hazırlanışı: Çini çaydanlık kaynamış su ile çalkalandıktan sonra kaynar suya kuru çay konulur, reyhan ya da onun kurutulmuş yaprağı ilave edilerek 4-5 dakika demlenmesi için beklenilir. (800 gr. Kaynar suya 4 gr. kuru çay ve 2 gr. reyhan yaprağı.) 

Ballı çay (Eselli çay) : Bu çay soğuk günlerde soğuk algınlığı (grip) olan kişiler için hazırlanır.   

Hazırlanışı: Çaydanlık kaynamış su ile çalkalanıp kuruçay koyulur. Bal veya reçel ilave edilip kaynar su ile demlenir ve 4-5 dakika bekletilir. ( 700 gr. kaynar suya 6 gr. kuru çay ve 60 gr. bal.) 

Şeker kristalli çay (Navvatlı çay): Navvat; şekerin iyice kaynatılıp kristalleştirmesi ile elde edilir. Navvatlı çay ishal ve soğuk algınlıklarına iyi gelir. 

Hazırlanışı: Çaydanlık kaynar su ile çalkalandıktan sonra kuru çay ilave edilir ve demlenir. İçilmeden önce piyaleye önce şeker kristali (navvat) koyulur ve üstüne çay ilave edilerek karıştırılır. (800 gr. kaynar suya 6 gr. kuru çay ve 100 gr. şeker kristali (navvat). 

Sütlü ve tuzlu çay (Şir çay): Bu çay, Özbekistan’ın her yerinde hazırlanır. Onun esasını süt ve tuz ile koyu bir şekilde demlenmiş çay teşkil eder. Kaşkaderya ve Sühanderya vilayetlerinde çay katılmadan da hazırlanabilir. Semerkant’da bu çaya bal ve ceviz de ilave edilir. 

Hazırlanışı: Kaynamış suya kuru çay konulduktan sonra çaydanlığın ağzı kapatılarak kısık ateşte 2-3 dakika kaynatılır. Sonra sıcak süt ve tuz ilave ilave edilip bir dakika kaynatılır.

İkram edilirken çayın üstüne tereyağı veya kaymakla beraber biber de serpilebilir. Çok yüksek kalorili bir içecek olup, susuzluğu gidermede oldukça etkilidir. Genellikle sabah kahvaltısında içilir. (1 litre içecek için 6-10 gr. Kuru çay, 500 gr. süt, 500 gr. su, 25 gr. tereyağı ya da 50 gr. kaymak, tuz ve kırmızı biber.)

  
Soğuk çay (Yahne çay): Orta koyulukta yeşil çay demlenir ve 5-6 dakika bekletilir. Sonra süzgeçten geçirilerek soğutulur. Çok sıcak günlerde içilir. Özbekistan’ın her yerinde hazırlanır. ( 800 gr. hazır içeceğe 6 gr. kuru çay.)

İhsan Coşkun Atılcan
Sembol Çay WhatsApp'ta Bilgi Al